Hadislere bakışımız nasıl olmalı?

Yazıma sorularla başlamak istiyorum. “Yurtta sulh, cihanda sulh” bu söz hadis midir değil midir? Kuranla çelişir mi çelişmez mi?

Barışı tavsiye eden bu “hadis” Kuran ile çelişmeyen güzel bir hadistir. Bu sözü hayatımıza uygulamamızda, hayat felsefemiz haline getirmemizde hiç bir sıkıntı yok. Hem ahlaka, hem fıtrata, hem insan haklarına, hem evrensel hukuka hem de Kuran’a uygun.

İşte müslümanın bir sözle karşılaştığında tavrı bu olmalıdır. Eğer o söz hak ise hangi ağızdan çıkarsa çıksın herhangi bir problem olmamalı. Örneğin bu sözü Atatürk’ün söylemiş olması, Atatürk’ü sevmeyen birisinin bu söze karşı mesafeli olmasını gerektirmemelidir.

Bu emir Kuran’dandır:

Hucurat 6: Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.

Zümer 18: O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

Bu bağlamda hadisleri okuyup güzel olanlara uymamızda bir problem görünmüyor fakat hadislere kutsallık atfetmek, bu peygamber vasıtası ile Allah’tandır, bunlar olmazsa din eksik olur şeklindeki bir anlayışla körü körüne bağlanmamız, peygamberin ayrıca Kuran dışında dinde hüküm koyucu konumunda olduğuna inanmak oldukça büyük problemler doğuracaktır çünkü hadisler korunmamıştır ve hadis alimlerinin hadis toplamaya kolları sıvadıkları dönemde içlerinden seçip ayıklamaları gereken hadis sayısı 10 milyon adete kadar ulaşmıştır. Gerek kötü niyetle, gerek dünyevi çıkarlar için, gerek dini bozmak için gerekse iyi niyetle (Kuran okunmasını artırmak amacıyla ayetlerin hikmetleri ile ilgili uydurulanlar gibi) milyonları aşan sayıda hadis uydurulmuştur. Bu devirde hadisçilik itibar kazandıran, devlet ideolojisi halini almıştır.

Bu durumun böyle olacağının peygamber tarafından da malum olmasına, hadis uydurmak daha peygamber döneminde başlamış olmasına rağmen, peygamber bu konuda bir önlem almamış namaz, abdest gibi temel ibadetleri bile yazdırmamıştır. Eğer bu konuda yazılı bir belge olsa idi 4 mezhebin namaz ve abdest konusunda ittifakı olurdu. Namaz ve abdestin bile yazılmamış olması, 4 halifenin de hadis yazımına karşı olmaları “hadisler olmadan dinin eksik kalacağı” şeklindeki inancı çürütmektedir.

Kuran’ın Allah tarafından korunacağının garantisi olmasına ve hafızlar olmasına rağmen vahiy katipleri tutulmuş fakat korunmaya muhtaç olan herhangi bir korunma altında olmayacak hadisler için hadis katibi memur edilmemiştir. Eğer hadisler olmadan din yaşanamayacak, Kuran anlaşılamayacak olsa bunun tedbiri muhakkak alınırdı.

Ömer ve Aişe’nin de her ihtilaflı konuda “Hasbunâ kitâbullâh” (Bize Allah’ın Kitabı yeter!)

Buhari, 3:39, 64:83, 75:17, 93:51, 96:26; Müslim, 25:5

ya da   “Hasbukumu’l-Qur’ânu: (Size Kur’ân yeter!)         Buhari, 23:32; Müslim, 11:9

şeklindeki uyaraları da bu görüşü destekler mahiyettedir.

Ayrıca aşağıdaki Buhari’den nakledilen hadisler, hadis nakledilmesini men etmektedir:

“Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı, aramızda onun helalini helal kılın, haramını haram görün.” Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt

İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi. Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43

“Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.” (Tirmizi, K. İlm 11, El Hatib, Takyid, sayfa 33)

Ebu Said el-Hudri’den rivayet edilen bir haberden öğrenildiğine göre, bu sahabi “hadis yazmak için Hazreti Peygamberden izin istemiş, fakat o, bu izni vermekten çekinmiştir.” (El Hatib, Takyid, sayfa 32)

Bunalr gibi daha bir çok hadis vardır. Yani işin özü, hadisçiler hadisleri savunarak kendi kitaplarındaki hadislere de karşı gelmektedir. Hem Kuran, hem kendi hadisleri ve hem de akıl ile çelişirler.

Allah bu hatalara sapılmaması için her türlü tedbiri Kuran’da almış, bir çok ayette Kuran’dan başka bir kitaba veya hadise yönelmememizi emretmiştir:

Zümer 18: Onlar, sözü işitirler, ve onun güzel olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve gerçekten de aklı başında olanlar bunlardır.

Bu ayetten bir kaç ayet sonra ise sözün en güzelinin KURAN olduğu açıklanmıştır.

Zümer 23 : Allah, sözün en güzelini bir kitap halinde indirmiştir. İşte Allah‘ın rehberliği böyledir, doğruya yönelmek isteyeni bu kitapla doğru yola istediği şekilde eriştirir.

Araf 185: Artık bu Kur’ân’dan sonra hangi söze (hadise) inanacaklar?

Mürselat 50: Peki bu Kur’ân’dan sonra acaba hangi söze inanırlar ve inanacaklar?

Casiye 6: İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Sana hak olarak onları okuyoruz. O halde Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?

Ayetin orjinalinde “söz” kelimesi kavl değil ilginç bir şekilde “hadis” olarak geçmektedir”.

Kalem 37-38 Yoksa sizin içinden istediğinizi seçim istediğizi bıraktığınız bir kitabınız var da (bu verdiğiniz hükümleri) onda mı okuyorsunuz?

Necm 28: Muhakkak ki zan, Hak’tan yana hiçbir şeye fayda sağlamaz.

Yunus 36 : Doğrusu da şu ki zan, gerçek namına bir şey ifade etmez.

Enam 38: Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

Bakara 42: Bile bile gerçekle yalanı karıştırmayın.

Ayrıca Kuran yetmez deyip peygamberin dinle ilgili hüküm koyucu vahiyler aldığını düşünenlere, 200 yıl sonraki kitaplarla dinin tamamlandığını düşünenler şu ayetin üzerinde de düşünsünler:

Maide 3: Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni’metimi tamamladım.

Bugün elimizde bulunan “sahih” olarak bilinen hadisler hicretten 250-500 yıl içinde rivayet edilmiştir. 100 yılında toplanan Müsned isimli eser ise Hatip Bağdadi’nin söylemesine göre önce denize düşmüş sonra da tamamen kaybolmuştur. Kettani de bunu doğrulamaktadır. İbni Hacer’in Lisan adlı eserinde nakledildiğine göre İbnül Müzhip, Müsnedi tekrar ortaya çıkarmış fakat bunu eline ne geçirdiyse Müsned’e doldurarak yapmıştır. Yani bu eserin 100. Yıla ait olmasının hiçbir değeri kalmamıştır.

Hadis toplayan alimler hadis rivayet edene hadisi kimden duyduğuyla ilgili zinciri de nakletmektedir. Hadis alimi ise hadislerin içeriğine en ufak baklamdan sadece zincirin güvenilirliği ile ilgili görüşüne göre bir hadisi “sahih” diye nitelendirerek almış veya almamıştır. Yani yapılan değerlendirme tamamen subjektiftir ve hadisi rivayet eden yalan bir rivayet getirdiği taktirde bu yalana güvenilir bir zincir uydurması da çok kolaydır. Yani hadis alimlerinin kullandığı hadis usulü, kötü niyetli rivayetçilere işlememektedir. Hadis alimi sadece zincirdeki alimlerin sabıka kayıtlarına, akli bir özrü olup olmadıklarına karar verir, halk tarafından bilinen bir yalancılığı olup olmamasına bakar.

Buhari kitabının önsözünde hadis seçme işini topladığı 600.000 hadis içinden yaptığını ve her hadisi değerlendirmeden önce abdest alıp namaz kıldığını iddia etmektedir. Bu durumda bu araştırma için hadis başına düşen süreyi abdest ve namazla birlikte 30dk kabul edersek 600.000 hadisin değerlendirmesi günde 10 saatini bu iş için ayırdığını düşünürsek 84 yıl sürecektir. Bu işe 20 yaşında başlamış olsa minimum 104 yaşında ölmesi gerekirdi fakat Buhari 59 yaşında vefat etmiştir.

Hal böyle iken hadisleri “dinin bir gerekliliği” olarak kabul etmek, onlar olmadan dinin eksik olacağını iddia etmek asla bir takva değil aksine Allah’ın sakındırdığı, Müslümanın kendi dinini şaibeye düşürerek ayağına kurşun sıkmasıdır. Şayet “sahih” hadislerin kaynağı olarak bilinen kütübü sitte’de Hicr Suresi 9. Ayeti ile çelişkili olarak Kuran’ın korunmadığı iddia edilmektedir:

Aişe(r.a.) der ki : Peygamber vefat edinceye kadar recm ayeti okunurdu.
muslim c. 4. s. 167, tirmizî, c.2, s.309

Aişe (r.ah) nakleder: recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. peygamber vefat edince peygamberin vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi.
dar-e kutni, c.4, s.105, ibn-i mâce, c.1, s.625

Übeyy b. kab bana şöyle dedi: ey zerr, ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun? ben de yetmiş üç dedim. o zaman şöyle dedi: oysa bakara suresine benziyordu; ya da ondan da uzundu. biz onda recm ayetini de okuyorduk.

Bu hesaba göre ahzap suresinden 200ü aşkın ayet eksilmiştir.
kenz-ül ummâl, c.2, s.567, ed-dürr-ül mensûr (suyûtî), c. 5, s180

Hal böyle iken bu rivayet kitaplarını dinin bir kaynağı yapmak, Kuran’ın yanına koymak mümkün değildir. Ancak hadislere feyz almak maksadıyla göz gezdirmekte hiç bir sakınca yoktur. Fakat bu “yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden feyz almaktan bir farkı olmamalı, bunlara dini değerler yüklenmemelidir.

Allah Kuran’ın yeteri kadar detaylı ve herşeyi açıklayıcı olduğunu da bildirmiştir:

 Enam 115: Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamdır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.

Yasin 69: Biz ona şiir öğretmedik. Ona yakışmaz da. Bu yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.

Enam 38: Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

Zuhruf 44: Ve muhakkak ki o (Kur’an), hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride ondan mes’ul olacaksınız.

Nahl 89: Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet ve müslümanlara bir müjde olarak indirdik.

Ankebut 51: Sana indirdiğimiz, kendilerine okunmakta olan kitap, Kur’ân onlara yetmiyor mu? Elbette iman eden bir kavim için Kuran’da rahmet, öğüt ve ibretler vardır.

Peygamber yalnız Kuran ile uyarır:

De ki “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” (21-Enbiya-45)

Araf 3: (Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O’ndan başka veliler edinip onlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete, sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik. (13-Rad-30)

Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu. (6-Enam-19)

Peygamberimizin Hesap Günü Ümmetinden Şikâyetçi Olma Sebebi:

Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran’ı terk ettiler. (25-Furkan-30) ——-Dikkat!!! “Sünnetimi terk ettiler” demiyor, çünkü onun sünneti Kuran’dan başka bir şey değil. Yani sünnet için uydurmalarla dolu hadis kitaplarını kurcalamaya gerek yok. Peygamber sünneti için Kuran’ı işaret ediyor.)

Buhari’nin güvenilir dedigi 400 kişiyi Muslim güvenilir bulmuyor, Muslim’in guvenilir dedigi 600 kişiye de Buhari “güvenilmez” diyor. Yani sadece bu ikisi arasında bile 1000 kişinin naklettiği hadislerde sorun ve ihtilaf var. Hangisine güvenecegiz? Hadisler din ise din hangisinin dediği? Ayrıca Buhari en güvenilir tabiinden olan İmam-ı Azam Ebu Hanife’den tek bir hadis bile nakletmeyerek yaptığı işe hevesini ve nefsini kattığını da ispatlamış olmuyor mu?

Hal böyle olunca birilerinin Buhari’ye veya Müslim’e hadis diye naklettiklerinin gerçekten peygamberin ağzından çıkan sözleri olduğundan şüphe ediyoruz. “Peygamber o sözleri kesinlikle söyledi ama biz yine de sallamayız” diyen yok. Buhari 100 hadis arasından 99unu atmış ve kalan 1 tanesi için “olsa olsa peygamber sözü bu olur” diyerek yorum yapmış ve sözü kitabına almış. Hiç bir zaman da “bu sözü peygamberin söylediğinden kesin eminim” dememiştir ve zaten diyemez de. Aksine  “keşke daha fazlasını atsaydım, öyle hadisler naklettim ki o hadisleri nakledeceğime şu kadar bedel ödeseydim” diye pişman olmuştur. Tüm bunlara rağmen kraldan çok kralcılık yapan hadisçi kafaların bu hadis kitapları hakkındaki görüşlerini izleyelim:

Birer insan olarak ufacık aklımızla, peygamberin söylediğinden emin olmadığımız sözleri peygambere yakıştırmak hiç bir müslümana yakışmaz. “Bunu söylemiş olabilir” diye yorum yapmak, zan ile din oluşturmak anca zalimlerin işidir. Peygamberin hevasına göre söylediği herhangi bir sözün, ne olursa olsun asla din olamayacağını Allah Hakka 44’te bildiriyor: “Eğer o hevasına göre konuşsaydı muhakkak onu sağ elimizle yakalar şah damarını keser atardık” diyor. Yani vahiy dışında din içine bir şey sokanı, peygamber’in kendisi bile olsa Allah en sert şekilde uyarmışken, sen kim oluyorsun da Buhari’nin zannına göre “bu hadis olabilir” diyerek şüpheli, kesinliğine dair hiç bir delil olmayan şeyleri dine sokuyorsun?

Bu hadisçilerin her türlü hurafeyi kabul etmesinin, dine sokmalarının nedeni Kuran’da namazın 3 vakit olması gibi gülünç bir mesele. Haşa Allah unuttu, Kuran’da 5 diyeceğine 3 dedi de onu peygamber tamamladı gibi bir iddia ile Kuran ve Allah’ı itibarsızlaştırıyolar. Namaz eğer gerçekten 5 vakit ise Allah neden Kuran’da 3 vakitten bahsetti bu durum:

Meryem 64: Senin Rabbin unutkan değildir.

Enam 38: Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

ayetlerine ters. O zaman namaz 3 vakittir demekten acizler ve bunca hurafeyi dine dahil ederken bunca gerçeğe ve Allah’ın uyarısına rağmen tek savunmaları da budur:

Farkında değillerdir ki hadisler kendilerini namaz konusunda da yanıltmaktadır. İslam ümmetinin içinde bulunduğu felaketler de dinin direği olan namazın, vakit ve rekattan ibaret bir ritüel halinde faydasız bir ibadete dönüştürülmüş olması ve işlevsiz hale getirilmiş olmasıdır. Namaz diye bilinen ibadetin (salat) ne olduğu Kuran’da yüzlerce ayetle ispatlanmış şekilde önümüzde durmaktayken bu gerçeklere kayıtsız kalışımız Kuran’ın İslam düşmanı Emevi’lerin icat ettiği hadis ideolojisi ile değerlendirilmesinin bir sonucudur.

Müslümanları bugünkü hale düşüren, Kuran emirlerini yanlış anlamamıza sebep olan bu proje’yi de şu yazımda ifşa etmiş bulunuyorum: Yazıyı okumak için tıklayınız. 

Neden şimdiye kadar bunlar fark edilmedi sorusunun yanıtını ise şu yazımda vermiş bulunmaktayım: Yazıyı okumak için tıklayınız.

Bu yazı Hadisler, Uncategorized içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın