Müminun 6 “ma meleket eymanühüm” ifadesi

Ayetlerde geçen “ ما ملكت ايمانهمma meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesi, genelde “cariyeler” olarak anlaşılagelmiştir. Cariyelerle ilgili sayısal bir sınırlama olmadığı gibi onlar ile nikâh da gerekmediği anlayışı hakim olmuştur.

O halde “ma meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları]” ifadesiyle kimlerin kast edildiğinin tahlil edilmesi gerekir:

Bilindiği üzere, İslam dini geldiği zaman dünyanın her tarafında olduğu gibi Arabistan coğrafyasında da kölelik müessesesi mevcut idi. Satın alınma, miras yoluyla gelme, baskınla kaçırma, harp esirlerinin köleleştirilmesi ve köle bağışı gibi yollarla kölelik müessesi devam edip gidiyordu. İslam dini sıcak savaş dışında esir almayı, savaşta alınan esirlerin de köleleştirilmesini yasakladı (Enfal 67 ve Muhammed/4). Ayrıca İslam’da en büyük sevaplardan ilkinin “köle azat etmek” olduğu (Beled 13) bildirilmiştir.

Böylece İslamiyet kölelik müessesini tedricî bir metotla tamamen yasaklamış oldu. 19. Yüzyılla başlayan süreçte ise İngiltere başta olmak üzere diğer devletler de köleliği yasaklayarak bu müesseseyi ortadan kaldırdılar. Ne yazık ki, bir İslam devleti olan Osmanlı Devleti, zenci köle ticaretini 1857’de, beyaz köle ticaretini ise ancak 1909’da yasaklamıştır.

Kölelik müessesesinin devam ettiği süreçte, kadın ve erkek köleler belirli koşullar, sözleşmeler çerçevesinde koruyucu ailelerin himayelerine verilirler, bu hami aileler onların iş gücünden yararlanırlar ve onları himaye ederlerdi. Köleler din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmalarına rağmen, ekonomik ve siyasi açıdan özgür olmazlardı. Miras yoluyla, gasp yoluyla köle edinme ortadan kalktıktan sonra harp esirlerinden değişime tabi tutulmayan, fidye verilmeyen ve kendi ailesinden himaye edecek kimsesi bulunmayan hanımlar yine belirli koşullar çerçevesinde birilerinin himayesine verilirdi. Bazen de köleliğin kalkmadığı komşu bir ülkeden hediye olarak köleler gönderilirdi.

Pasajda konu edilen “ma meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları]” kadınlar bu şartlar çerçevesinde “Kamunun himayesi altında olanlar”dır. Ayetlerde kişilerin sahip olduğu diye bir anlam yoktur. Bu kadınlar, o günün geleneğine göre belirli noktalarda eksikli kabul edilirlerdi.

Konumuz olan ayette “veya sözleşmelerinin sahip oldukları” ifadesi ile anlatılan kadınlar bunlardır. Bunlar ile cinsel ilişkiye girebilmek için mutlaka yakınlarından izin alınması ve örfe göre mehirlerinin verilmesi suretiyle nikâhlanmaları şarttır (Nisa/24 ve Bakara 221). İslam dini nikâhsız cinsel ilişkiyi tasvip etmez. Nikâhsız gönüllü ilişkiyi zina, nikâhsız ve gönülsüz ilişkiyi ise tecavüz sayar.

Arapçadaki “ev” bağlacının bir anlamı da “et Tafsilü ba’de’l icmal (özet ifadeden sonra ayrıntılı açıklama” dır.[4]  Kur’an’da bunun örneklerini görmekteyiz.

Bakara 135: Ve onlar, “Yahûdi veya Hristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” dediler….

Buradaki anlam, “bazıları, “Yahudi olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” dediler…., bazıları da “Hristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” dediler…. şeklindedir.

Zariyat 52: İşte böyle, onlardan öncekilere herhangi bir elçi gelince, onun hakkında da kesinlikle onlar: “Bir sihirbazdır!” veya “Bir gizli güçlerce desteklenen/ deli birisidir!” dediler.

Bu ayette de anlam, “bazıları, bir sihirbazdır dediler, bazıları da “Bir gizli güçlerce desteklenen/ deli birisidir!” dediler” şeklindedir.

Konumuz ayetlerde de “eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı” ifadesi “Nikahlı eşleri ayrı, ki kimi normal bir evlilik yapmıştır, kimi de yasaların malik olduğu; kamu himayesindeki kadınla evlilik yapmıştır… denilmektedir.

Ayette bu kadınların “veya” ifadesiyle ikinci bir grup sayılması, geçmişlerindeki bilinmez noktalar ve o günün örfünde mehir açısından asıl hemşehrileriyle eşit olmamalarından kaynaklanmaktadır. Nikâhın temeli bir olmasına rağmen, detayda farklılık söz konusudur. İnşaallah bu noktalar Nisa suresinde detaylı olarak ortaya konacaktır.

Bu tür hanımlara somut örnek olarak şu isimler verilebilir: Peygamberimizin eşlerinden “Müminlerin Annesi Safiye” bir savaş esiridir; Mariye de kendisine hediyedir. Peygamberimiz her ikisi ile de nikâhlanmıştır. Ayrıca bu iki kadın Kur’an’da [Tahrim ve Ahzab surelerinde] Resulullah’ın “eşleri” olarak nitelenmiştir.

Bu ifade cariye olsa neden ayet “mehirlerini verip nikahlayın” desin? Cariyeye mehir verilir mi? Arapça bir kelime olmasına rağmen Allah neden cariye demiyor da “ma meleket eymanukum” diye lafı dolandırıyor olsun?

Köle kadın manasına gelen kelimesi Kuran’da “emetun” olarak geçmekte ve bunların da nikahlanması gerektiğini bildirmektedir:

Bakara 221: İman etmedikçe müşrik kadınları nikahlamayınız. İman eden bir cariye (emetun), beğendiğiniz müşrik bir kadından kesinlikle daha hayırlıdır. İman etmedikçe müşrik erkekleri de kızlarınızla nikahlamayınız. İnanmış bir köle beğenmiş olduğunuz müşrik bir kişiden kesinlikle daha hayırlıdır. Müşrikler cehenneme çağırır. Allah ise, izniyle cennete ve affa çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.

Bu yazı Ateist eleştiriler, Ayetler, Uncategorized, İslamda Savaş ve ilgili Konular içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın